Sonsuz Şükran Köyü - Village of Eternal Gratitude
  • home
  • Sonsuz şükran köyü
    • Sonsuz şükran köyü katılımcılar
    • Sonsuz şükran köyü katılımcılar
    • mimari planlama, yerleşim planı, çevre ve tarihi
    • Köy´den görüntüler >
      • Slideshow
    • Proje ekibi / sponsorlar
    • Yönetim planı sözleşmesi
  • Haberler
  • Anadolu´ya Şükran Buluşmaları
    • VIII. Anadolu´ya Şükran Buluşmaları
    • VIII. Anadolu´ya Şükran Buluşmaları
    • VI. Anadolu´ya Şükran Buluşmaları
    • V. Anadolu´ya Şükran Buluşmaları
    • VI. Anadolu´ya Şükran Buluşmaları >
      • Resim Galerisi
    • 2012 Çavuş Uluslararası Sanat Günleri
    • 2011 Anadolu'ya şükran buluşmaları >
      • Program
      • Karma resim sergisi >
        • Slideshow
      • Land art etkinlikleri
      • Köylü portreleri >
        • Slideshow
      • Atölye calışmaları
      • Film gösterileri
      • El sanatları kermesi >
        • Slideshow
      • Proje ekibi ve sponsorlar
    • 2010 Anadolu'ya şükran buluşmaları
  • köyde sanat
    • Anadolu parsları
    • Sonsuz şükran ceşmesi
    • Land art etkinlikleri
    • Kıtam projesi
    • Köylü portreleri
    • Atölye calışmaları
    • Köy meydanı
  • Etkinlikler
    • Sonsuz Şükran Sanatcıları Akşehiri seviyor
    • Uluslararası Resim Atölyesi
    • Bilim ve sanat yaz okulu
    • 1. Çumra Taş Heykel Sempozyumu
    • Land art etkinlikleri
    • Film festivalleri
    • Yerel kalkınmada şükran köyü sempozyumu
    • Kerpiç sempozyumu
  • Projeler
    • Bilim ve sanat yaz okulu
    • Kıtam Projesi >
      • Tasarımcılar
    • Yazarlar evi
    • Koloni Projesi
    • Yaz akademisi
  • Videogaleri
  • Resim Galerisi
    • Planlama ve Mimari
    • Atölye calışmaları
    • Resim sergileri
    • Sahnede
    • Sempozyumlar
  • Downloads
  • Iletişim
  • Linkler
    • Mehmet Tasdiken
    • Cavuş Belediyesi
    • Fransız Sokağı
    • Carşamba Bulusmaları

Bild
Bild
Bild
Bild

Bild
Köy dokusu, mimari yapıları ile bölge ve Selçuklu mimari çizgileri dikkate alınarak bir yerleşim ve yapı projesi hazırlanmıştır. Betondan uzak, kerpiç, ahşap gibi yapı malzemeleri yeniden yorumlanarak ve özellikle amaca da uygunluğu bakımından primitif bir üslup seçilmiştir. Osmanlı, Selçuklu, Köy mimarisi denince, yaygın akımın ve uygulamaların tamamen dışında, eklektik üslubu reddeden, özgün bir mimari tarzı geliştirilmiştir. Bölgenin “en yakınındaki en eski bina” mimari konseptin belirleyicisi olarak düşünülmüştür. Orta Anadolu’da bin yıllık sivil mimari toplu olarak yeniden canlandırılacaktır. Kerpiç evler..düz damlar…Bu yönüyle de ilk ve örnek bir proje olacaktır.
Picture
Sonsuz Şükran Köyündeki Kerpiç evler özgün bir tasarıma sahip. Evler, doğal bir köy yerleşiminde olduğu gibi, hepsi birbirinden farklı, iç alanlarda istekler dikkate alınmış. Cepheler   proje yöneticisi Mehmet Taşdiken tarafından tasarlanmış. Yapılar doğal malzemelerden oluşuyor.
Picture
Picture
Picture
Picture
Picture
Picture
Picture
Picture
Picture

Bild

Bild

Bild
Fransız Sokağı, bu çalışma bakımından önemli bir deneyim sayılabilir. Uluslararası ün yapmış bir projedir.

Bild
Bild
Bild
şükran köyü alanı (2009)
Bild
şükran köyü yerleşimi uydu görüntüsü (2011)
Bild
Proje sahibi Mehmet Taşdiken alanda yerleşim planını açıklıyor.
Bild
şükran köyü evleri ağaclandırma esnasında (mart 2012)

Bild
Bild
Bild
Bild
Bild
Sonsuz Şükran Köyü’nün peyzajında tamamen doğal Sultan Dağları’nın kendine has bitki örtüsü ve taşları, kayaları kullanılacak yollar, patikalar doğal malzemeden oluşacaktır. Yörenin kendine has ağaç türlerinden Kara Meşe, Türk Meşesi, Kermes Meşesi, Mazı Meşesi, Palamut Meşesi, Kansak Meşesi, Bodur Ardıç, Boylu Ardıç, Kokar Ardıç, Katran Ardıcı, Kızılçam, Karaçam, Sarıçam, Anadolu Kestanesi, Ihlamur, Geven peyzaj alanlarında değerlendirilecektir.
Bild
Modacı Zeynep Tunuslu şükran köyünde çilek topluyor.
Bild
Sosyolog Nilüfer Narlı köyde çilek toplarken.

Sonsuz Şükran Köyü’nün peyzajında tamamen doğal Sultan Dağları’nın kendine has bitki örtüsü ve taşları, kayaları kullanılacak yollar, patikalar doğal malzemeden oluşacaktır. Yörenin kendine has ağaç türlerinden Kara Meşe, Türk Meşesi, Kermes Meşesi, Mazı Meşesi, Palamut Meşesi, Kansak Meşesi, Bodur Ardıç, Boylu Ardıç, Kokar Ardıç, Katran Ardıcı, Kızılçam, Karaçam, Sarıçam, Anadolu Kestanesi, Ihlamur, Geven peyzaj alanlarında değerlendirilecektir. Yine bu yörede bulunan Ladenler, Gevenler, Binbir Delik Otu, Kekik, Adaçayı hemen yakınında bulunan Isparta’nın gülleri de bu projede yer alacaktır. Yörede Türkiye’de yetişen Meşe türlerinin 18 tanesi, Ardıç türlerinin de 4 tanesi yer alacaktır. Yine bu projede bir de şifalı bitkiler, aromatik bitkiler kullanılacak ve her bitkinin mutlak bir tanıtım levhası (Değişik Dillerde) yer alacak, bu bitkilerin temini yapılabilecek, böylece doğanın nimetleri gelen ziyaretçilere sunulacaktır. Peyzaj alanlarında doğal su öğesi de kullanılacak, doğal şelaleler yer alacaktır.

Dr. Faruk Anılsın

Bild

Çavuş kasabası

Roma dönemine ait arkeolojik kalıntıların bulunduğu, keşfedilmeyi bekleyen, el değmemiş arkeolojik bir hazine olan Çavuş, bir Selçuklu köyü olarak kurulur. Selçuklular dönemine ait, sıcak sular akan tarihi iki adet kaplıcaya sahiptir . Çavuş'ta yine Selçuklular dönemine ait sanat tarihinde kayıtlara girmiş önemli bir ahşap cami bulunmaktadır. Kasabadan görünen Beyşehir gölü 6 km.dir. Yeni yapılan sulama göletiyle önemli ölçüde sulu tarıma geçmiştir. Her türlü meyve sebzenin yetiştiği bereketli topraklarında, çilek, ceviz ve kiraz boldur. Tarım Bakanlığı tarafından “Organik bölge” ilan edilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Bölge Yatılı okulu kurulmuştur. Öğretmeni ve yüksek okul mezunu bakımından yörenin en eğitimli yeridir. Türkiye'deki ilk köy kültür sanat dergisi, bir grup Köy enstitüsü mezunu öğretmenin öncülüğünde Çavuş'ta Aktepe adıyla yayınlanmıştır. 1974 yılından beri belediyelik bir kasabadır. Çavuş Kasabasındaki Höyükte rastgele kazılardaki buluntular arasında tunç eserler, büyük bir çanak, kazan, iki adet kepçe, mızrak takımları ve seramik parçaları vardır. Küçük Höyük M.Ö 2000'den altıncı yüzyıla kadar iskan edilmiştir. Ayrıca yakınlardaki Eflatunpınar anıtı bir Hitit eseri olup Mısırlılarla Hititler arasındaki ünlü Kadeş Savaşı anısına dikilmiştir.

Kaplıcalar

Bild
Bild

Beyşehir gölü

Göl çevresi 20.02.1993 tarihi itibariyle Milli Park Statüsü'ne alınmış olup, milli park alanı 88750 hektardır.

Antalya Körfezine 100 - 140 km mesafededir. Göl sularını 115 ile 1125 kodları arasında depolar. Azami kodlarda göl sathı 800 km2 'ye ve depoladığı su 6 milyon m3'e ulaşır. Gölün denizden yüksekliği 1116 m'dir. Eni 10-25 km, kuzeybatı ve güneydoğu doğrultusunda 42 km boyutlarındadır. Suyu tatlı olup tabii göl vasfı taşır. Yeraltından Manavgat Çayı ile Akdeniz'e ulaşır. Toroslardan akan yağmur suları ve akarsulardan ziyade gelirinin büyük çoğunluğunu yer altı kaynakları oluşturmaktadır. Beyşehir gölü kapladığı alan bakımından Türkiye'nin 3. ayrıca en büyük tatlı su gölüdür. Su seviyesine göre (1121 - 1125 m) 615 ila 745 km2 'lik bir alanı kaplar. Oluşumu bakımından tektonik meşeyli, karstik bir göldür. Uzaydan çekilen fotoğraflardan da bariz olarak görüldüğü gibi kuzey güney yönünde faylanma gölün oluşumunda birinci dereceden etken olmuştur. Mada Adası'ndan başlayan ve Manavgat-Köprüçay havzaları arasından inen Kepez Fayı'nın bu iki havzaya da su kaçırdığı Mada adasındaki düdenlerde yapılan boya den eyiyle ispatlanmıştır. Gölün kuzeyindeki Hamat Burnu düdeni'yle Küre Düdeni ve hacı Akif Adası civarındaki düdenlerden kaçan sular oldukça ilgi çekicidir. Beyşehir gölü taban topoğrafik etüdü yapılmıştır. Şimdiye kadar tesbit edilen en yüksek su seviyesin de 1125 kodunda gölün hacmi 5,8 milyar m3 ve 1121 kodunda ise 2,9 milyar m3 olmuştur.

Güneşin batışı sırasında göl ve Anamas Dağı'nın birlikteliği sayesinde mükemmel bir manzara ortaya çıkar. Öyle ki Beyşehir Gölü üzerindeki güneş batarken oluşan gurup dünyaca ünlüdür.

ADALAR
Beyşehir Gölü üzerinde ortalama olarak 33 tane irili ufaklı ada vardır. Gölde su seviyesine göre ada sayısı da değişmektedir. Ancak bu değişim pek önemli değildir.

devami icin: http://www.beysehir.bel.tr/?page=gol


Eflatunpınar pınarı anıtı

Bild
Bild
Bild

Beyşehir Gölü çevresi tarihi

Geçmiş asırlarda Beyşehir Gölünün de içinde olduğu bölge Pisidya adıyla anılırdı. Pisidya´da Karallia olarak bilinen bir şehir adiydi. Ramsay bu konuyu söyle değerlendirir: „Biri gölün güneydoğusunda, Trogitis gölü ´ne akan suyun ağzında, diğeri güneybatısında olmak üzere ihtimal iki şehir bulunuyordu. Bu ikincisinin Parlai olma ihtimali daha kuvvetli olduğu için birincisini Karallia olarak kabul etmeniz lazım geliyor“. Yine Ramsay´a göre Karallia Bizanslılar zamanında Skleros adını almıştır.

Daha sonra harap olan Karallia, Viranşehir adını almıştır. On üçüncü yüzyılın ilk yarısında, Selçuklu Sultani Alaeddin Keykubad devrinde, muhtemelen 1240´tan biraz önce çoğunluğunu Ücoklar´in oluşturduğu Türkmenler tarafından yeniden kurulmuştur. Eşrefoğluları ´nin hâkim olduğu dönemden itibaren Viranşehir’in adi Süleyman şehir olmuştur.

Beyliğin merkezi olmasından dolay gecen zamanla beraber beyin şehri olarak anılır. Bundan dolayda Beyşehir adını alır. Beyşehir adinin bir de efsanevi hikâyesi vardır. Buna göre, Trogitis ´de bulunan Seydi Harun Veli simdi kendi adıyla anılan camiyi yaptırmaktadır. Eşrefoğlu Mehmet Bey de ona malzeme yardımında bulunur. Sonrasında gelişen olaylar onları dost yapar. Eşrefoğlu, Trogitis´e Seydişehir adını verirken Seyyid Harun Veli de Süleymanşehir ´e Beyşehir adını vermiştir. Görüldüğü gibi Beyşehir’in akıp giden zaman içinde aldığı adları incelerken tarihinin kilometre tasları da hemen belirmektedir. Muhtemelen Beyşehir ve çevresinin tarihi M.Ö 7000ß li yıllara kadar uzanmaktadır. Yapılan araştırmalar Beyşehir’in daha o dönemde önemli bir yerleşim alanı olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır. M.Ö. 5700-M.Ö. 5300 arasına tarihlenen Erbaba Höyüğü kalıntıları bunun en somut göstergesidir. Kistifan Köyü yakınlarındaki höyükteki kazılarda Kanadalı bilim adamları Jaques ve Louisse Aplez Bordaz cifti tarafından yapılmıştır. (1968 – 1975).

Erbaba Höyüğü ile ilgili olarak yapılan değerlendirme şöyledir. „Beyşehir’in 10 km kuzeybatısında deniz düzeyinden 1130 m yüksekliğindeki doğal bir tepenin üstünde, günümüzden yaklaşık 7500 yıl öncesine tarihlenen R. Solecki´nin yörede yüzey araştırması yaklaşık 80 m çapındaki Erbaba ‘da dört kat saptanmıştır. En alttaki 4. Kattan pek fazla bir şey çıkmamış en çok buluntu 3. Katta ele geçmiştir.“ 1.,2., ve 3. Katlardaki yapıların temellerinde büyük tas bloklar kullanılmıştır. Duvarlar ise, çamur harçla örülmüş kireçtaşı bloklarla yapılmıştır. Duvar kalınlığı 60 cm´den fazladır. 3. Kattaki bazı duvarlar kırmızı renkli sıvayla kaplanmıştır. Birbiriyle yakın diziler halindeki dikdirtgen planlı evler kuzeydoğuya bakmakta, içeriye damdan girilmektedir. Tarihi Beyşehir Gölü çevresi Evlerin batısında bölme duvarları vardır. Taban döşemeleri sıkıştırılmış topraktan yapılmıştır. Erbaba ´da tas alet yapımı oldukça gelişmiştir. Bunların arasında çakmak taşı ya da doğal camdan yapılmış yongalar, kazıyıcılar, orakdilgiler, çentikli ve dişli dilgiler sarp kenarlı dilgiler, uc ve yuvarlak kazıyıcılar, delici ve kalemler çoğunluktadır. Ok ucu az bulunmuştur. Öğütme tasları aldıkça çoktur. Vurgu tasarlı, tokmaklar, perdah aletleri, ufak küreler, cilalı tastan küçük yassı baltalar ve renkli tas boncuklar öbür tas buluntularıdır. Ayrıca kemik ve boynuzdan bizler, gözlü iğneler, çuvaldızlar, mablaklar, kaşıklar, sapla ve pişmiş topraktan heykelcikler ele geçmiştir. Erbaba çanak cölegi „deniz kabuklu“ ve „ince tascikli“ olmak üzere iki gruba ayrılır. Üst katlardan çıkan “deniz kabuklu” çanak çömlek kırmızı, kahve ya da sarimsi kurşuni renkte kaba hamurdan yapılmış olup, iyi açıklanmıştır ve tek renklidir. Bunların çoğu dar ağızlı çömlekler ya da kenarlardır. İnce tascikli çanak çömlek daha çok alt katlarda ele geçmiştir. Hamurlar kaba, donuk siyah ya da kahve renkli bu kapların yüzeyleri açkılıdır. Biçimleri üst katlarda görenlerle aynıdır. Yalnız kulpları düşey ve deliktir. Çok sayıda hayvan kemiğinden Erbaba ‘da koyun, keçi ve sığırın evcilleştirilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Erbaba evcil keçi ve koyun kemiklerinin kesinlikle birbirinden ayrılabildiği bir buluntu yeri olarak çok büyük önem taşır. Erbaba “emmer ve einkordn buğdaylarıyla sert arpa, mercimek ve bezelye tarımı yapıldığı saptanmıştır. Hic mezar bulunmamış ama 3. Katta dağınık olarak insan kemiklerine rastlanmıştır. Günümüzde söz konusu höyüğün hemen yanında Beyteks-Tekstil fabrikasi faaliyet göstermektedir. Geçmiş nesillerin geçiş noktası olan bu cevrede araştırılmaya muhtaç daha başka höyük ve örenler de vardır. Bunların baslicalari; Akburun, Yilan, Örentepe, Kusluca, Eflatunpinar, Liz, Burun, Kasakli ve Gündoğdu höyükleridir. Bunların dışında henüz önemi kavranmamış veya gün yüzüne çıkmamış daha birçok höyüğün bulunma ihtimali vardır. Yukarıda adi gecen höyüklerden biri olan Kasakli höyüğü, Yeşil dağ Kasabası yakınlarındadır. Beyşehir’in 27 km güneybatısında Beyşehir Gölü kenarında küçük bir höyüktür. 1951 – 1958 yılları arasında J. Melloot tarafından Konya ovası yüzey araştırmaları sırasında bulundu. Bu bölgeler geçmiş asıllarda yasayan insanlığa ait bir yerleşme bölgesiydi. Bu yörede ek olarak, Beyşehir yakınlarında olan ve bugün Hüyük sinirleri içinde kalmış bazı höyükleri saymak da mümkündür. Çavuş Kasabası yakınlarındaki Küçük Höyük bunlardan sadece biri olup burada bulunan eserlere değinmekte fayda vardir. Buluntular arasında tunç eserler, büyük bir çanak, kazan, iki adet ekpce, mızrak takımları ve seramik parçaları vardır. Küçük Höyük M.Ö. 2000´den altıncı yüzyıla kadar iskân edilmiştir. Daha geç dönemine ait seramiğin cok az olmasının sebebini yerleşim yerinin değişmiş olmasında aramak lazımdır. Çukurkent Höyüğünde ise, ilkel silah ve çanak kalıntıları bulunmuştur. Türkiye Selçuklu Sultani 2. Mesud 1124´te yöremize yönelik fetih hareketlerini yoğunlaştırmışlardır. Ankara´dan Eymür oynakları reisi akıncı Nureddin bin Madan Gazi, Beyşehir, Seydişehir, Şarkikaraağaç kurarak buralarda yeniden Türklüğü ihya etmişlerdir. Selçukluların 1176´da Bizans ordusu karsısında elde ettiği Miryokefalon Zaferi sonrası, Anadolu´nun Türk yurdu olması kesinleşmiş ve Beyşehir çevresine de Türkmenler hâkim olmuştur. 13. Yüzyılda ise hâkimiyet kesinleşme aşamasına gelmiştir. Türkmenlerin Bati Anadolu´ya akınlar yapması Yuhannes´in 1120 yılında sefer yapmasına sebep olur. Bu, sefer sonunda Uluborlu ve Beyşehir gölü civarı yeniden Bizanslıların hâkimiyetine geçer. Bu noktada, Türkler ile yerli gayrimüslim halkın güçlü bir iletişim köprüsü kurdukları görülü. Söyle ki: “1 Mesud idari alanda gösterdiği adaletle gayrimüslim dahi kendisine bağlanmıştır. Bundan rahatsız olan imparator Yuannis Kommenos 1142´de Uluborlu´yu Türkler ´den kurtarmaya çalışırken, Beyşehir gölü adalarında oturan Hristiyan halkı yurtlarından gemilerle taşıyarak ve zorla çıkarmıştır. Zira onlar, Türklerle dostluk ediyor ve onlar gibi yasamaya alışıyordu.” Peçeneklerin balkanlardan yaptıkları akınlar, imparatoru İstanbul’a dönmeye mecbur etmiştir. Bu gelişmeden de anlaşıldığı üzere Anadolu´da 1071 sonrasında başlayan fetih hareketleri 12. Yüzyılın çeyreğine geldiğinde, Beyşehir civarında da yoğunlaşır ve bu dönemde bölge Türk hâkimiyetine girer. Sultan Alaeddin Keykubat döneminde, kültür ve imar faaliyetleri iyice canlanır. Buna paralel olarak Beyşehir’de de arasında kıs başlangıcı ve bahar dönüsü seyahatlerinde göl kenarında yeşillikleri, suları, havası ve gölün manzarası ile çok şirin bir yerdi. Bu güzel yer sultanında dikkatini çekti ve mimarlarına burada bir mamure yapmasını emretti. Ve az bir müddet içinde sultanin arzusuna göre bir saray yapıldı. Sultan her sene Akdeniz sahillerine gider ve oradan dönerken bir müddet burada yasar, eğlenir ve dinlenirdi.” Sultan bu şehri yaptırdıktan sonra, bu toprakların saadeti ve ümranı artmış, yeni vilayet kurulmuştur. Adalar, yârim adalar muhteşem kasırlarla süslenmiştir. Bundan sonra Kubadabad, Türkiye Selçuklularının ikinci derecede başkenti işlevini üstlenmiştir. 
1240´da Baba Ishak İsyanı sırasında 2. Giyaseddin Keyhusrev Kubadab´a kaçmış ve orada bir adada kalmıştır. Anadolu´da çok sevilen Mübarizeddin Armağan Şah’ı da isyan bastırmakla görevlendirmiştir. Armağan Sah Amasya´ya ulaşıp, isyanı bastırmış ve Baba İshak’ı öldürmüştür. Bunu öğrenen bazı Baba Ishak yanlısı asiler Armağan Saj´i şehit etmişlerdir. Dışarı şehirdeki en eski mahalle ve orada bulunan bir cami Armağan Şah’ın adını taşımakta olup, bu eser Cuma Camii olarak bilinir. Giyaseddin Keykubat devlet adamlarının birer birer ortadan kaldırılması ve sıranın kendisine gelmesi bildirilmiştir. Hüsamettin Karatay Kubadabad’a giderken Sadettin Köpek saraydan ayrılırken kendisine hürmet gösterir durumda olanlar üzerine saldırmışlar. Bayraktar Togan kilci ile Saddetin´i öldürmüştür. 1258´de ise Sultan Keykavus Hülagü´nün gönderdiği elçileri Kubadabad’da kabul etmiş ve terslemiştir. Bu olay Moğol zulmünün daha da artmasına yol açmıştır. Moğolların desteğini alarak sultan olan 4. Kılıç Arslan, Türkmenlerin sert tepkisiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu gelişmelere paralel olarak Beyşehir’de de Eşrefoğluları etkili olmaya başlamıştır.

Bu arada 13. Yüzyılda yaşamış tip alimi BEY Hekim’in de Beyşehirli olduğu yönünde iddiaları da hatırlamakta fayda vardır. Osmanlılar ele geçirmek istedikleri beylikleri öncelikle çatışmaya girmeden diyalog yoluyla almaya çalışmışlardır. Bu siyaseti büyük ölçüde başarıyla uygulayan Osmanlıları Anadolu’daki en ciddi rakibi Karamanoğulları olmuştur. Bu sebepten olsa gerek Beyşehir, bu iki devlet arasında sik sik el değiştirmiştir. Osmanlıların yöreye yönelik ilk ciddi adim Sultan 1. Murat dönemine rast gelir. Sultan Murat büyük oğlu Yıldırım Beyazıt ile Germiyan hükümdarı Süleyman Şah’ın kızı Devlet Hatun´un nişanları yapıldı ve az sonra da düğünleri oldu. Süleyman Sah, kızının çeyizi olarak; Kütahya, Tavşanlı, Emiz (Egrigöz), Simav şehir ve kasabalarını Osmanlılara terk etti. Sultan Murat oğlunu düğünü münasebeti ile davetli olan Hamit oğlu Hüseyin Bey tarafından hediyeler gönderilmiş olan elçiye Hüseyin Bey´e ait bazı yerleri kendisine satılmasını söylemiş ve Hamitoğluna da o yolda haber yollamıştı. Bayezid’in düğününden sonra Kütahya´ya gelen Sultan Murad’ın kendi üzerine geldiğini zanneden Hüseyin Bey, Akşehir, Yalvaç, Beyşehir, Seydişehir, Karaağaç ve rivayete göre Isparta’yı 80.000 altın mukabilinde sattı. Bu gelişme sonrası Beyşehir ilk kez Osmanlı hakimiyeti altına girmiş oldu.  Murad’ın Rumeli´de fetihle meşgul olduğu bir sırada Karamanoğlu Alaeddin Bey Beyşehir’i ele geçirir. Buna çok kızan Sultan Murat Karamanoğulları üzerine yürür ve Konya Kalesi içinde Karaman kuvvetlerini sıkıştırır. Ancak 1. Murad’ın kızı ve Alaüddin Bey´in de esi Melek Hatun babasından kocası adına af diler Ayaklanmayı bastıran 1. Murat, kendi hâkimiyetini kabul eden damadını bağışlar. Sultan Murad’ın 1389´da Kosova Savaşın da şehadetti üzerine, Alaüddin bey yeniden Beyşehir’i ele geçirir. Bir süre sonra bölgeye gelen Yıldırım Beyazıt Beyşehir’i geri alır. Çarşamba Çayı sinir olmak üzere antlaşma yapılır ve bölgenin yönetimi Osmanlılara geçer. Timur istilası sonrası Karamanoğlu Nasiruddin Muhammet Bey, Bursa´ya kadar ilerlemiş ve şehri 1413´te ateşe verilmiştir.

Osmanlılar Kastamonu hâkiminin oğlu Kasım Bey´in de yardımını temin ile Akşehir, Beyşehir ve Seydişehir’i geçerek Konya´da Karamanoğullarını saldırır. Bu gelişme üzerine Anadolu beylerbeyi Beyazıt Pasa sefere çıkar ve Karamanoğlu Mehmet Bey´i ele geçirir. Karamanoğulları 1428´de Macarlarla anlaşarak Osmanlı topraklarına yeniden saldırmış ve İbrahim Bey, Beyşehir’i işgal etmiştir. Bu gelişme üzerine harekete gecen 2. Murat 1437 baharında Karaman kuvvetlerini mağlup etti ve Beyşehir yeniden Osmanlı topraklarına dâhil oldu. İbrahim Bey 1443´te Beyşehir’i tekrar ele geçirmek istediyse de 2. Murat’ın bölgeye gelmesi üzerine geri çekilmek zorunda kalır. Görüldüğü gibi Karamanoğulları beyli Osmanlı devletini hep rahatsız etmiştir. Devletin sınırlarını batıya genişletmek isteyen 2. Mehmet de öncelikle Anadolu’daki bu meseleyi çözüme kavuşturmak istemiştir.

2. Mehmet ordusuyla Akşehir ve Beyşehir üzerine geldiği zaman Karamanoğlu İbrahim Bey, Ermenek yakınlarındaki Taşeli’ne çekilmiştir. Daha sonra da ulemadan Molla Veli adında birini oraya koyarak barış istemiştir. İlgin sinir sayılarak; Akşehir, Beyşehir ve Seydişehir yeniden Osmanlı Devletine geçmiştir. Daha sonra Karamanoğlu İbrahim Bey ölmüş iki oğlu Pir Ahmet ve İshak arasında taht mücadelesi başlamıştır. Gelişmeleri takip eden 2. Mehmet, Pir Ahmet Bey´e yârdim eder, o da yapılan yardıma karşılık Akşehir ile Beyşehir’i ve Siklanhisariyle İlgin taraflarını Osmanlılara bıraktılar. Bir süre sonra rarihe Eflatunpinar Savaşı olarak yardıma karşılık Akşehir ile Beyşehir’i ve Siklanhisariyla ilgin taraflarını Osmanlılara bıraktılar. Bir süre sonra tarihe Eflatunpinar Savaşı olarak gecen yeni bir gelişme yaşanır. Yusuf Mirza komutasındaki Akkoyunlu kuvvetleriyle Karamanoğulları Karaman ilini aldıktan sonra Akşehir’e daha sonra Bolvadin´den geçip, Beyşehir yakınlarındaki Kıreline gelmiştir. Burada Şehzade Mustafa ve Anadolu Beylerbeyi Davut Pasa komutasındaki Osmanlı ordusu galip gelir. Yusuf Mirza yakalanır ama Pir Ahmet Bey kaçar ve uzun Hasan´a sığınır.

Yukarıda yaşanılan olaylara rağmen Karaman artık Osmanlı Devleti´nin eyaletlerinden biri konumu gelmiştir. Bu beyliğin tamamen ortadan kalkmasıyla birlikte Beyşehir de Karamanoğulları ve Osmanlılar arasında değiştirmekten kurtulup, Osmanlı Devletine dahil olmuştur. Bu döneme dair üzerine durulması gereken bir diğer nokta da söz konusu mücadeleler bağlamından ve belki de başka bazı faktörlerin de katkısıyla bölgeden Rumeli´ne göç eden Tür aşiretleri ile ilgilidir. 2. Murad ve özellikle de Fatih zamanında; Karaman, Konya ve Ankara civarından giden bu insanları, Konyar Türkleri asıyla anılan Türkler olduğu sanılmaktadır. İşte bu gelişmelerin bir parçası olarak Beyşehir çevresinden de Rumeli´ne gidenler olmuştur. Esasen bu meselede başlı başına bir araştırma konusudur.

Coğrafi konum; fert, toplum, ve devlet hayatını şekillendiren en etkili faktörlerden biridir. Beraberinde birçok avantaj veya dezavantaj da getirebilir. Beyşehir bu acıdan oldukça şanslı bir konuma sahiptir.

İlce, Bati Toroslar arasında yer alan, cukut alandadır. Bu çukurun büyük kesimini Beyşehir Gölü kaplar. Çukurluk gölün güneydoğusunda, Beyşehir ovası devam eder. Toroslar, batıdan ve güneybatıdan yüksek sarp dikliklerle ovaya inerler. Beyşehir’deki düzlük alanlar bozkırlar halinde uzanır. Çevredeki dağlar ise, ormanlar kaplıdır. Topraklar verimlidir.

Akdeniz Bölgesi´nin Göller Yöresinde yer alan Beyşehir, önemli bir geçit noktasında da bulunmaktadır. En güney ucu baz alındığı zaman Akdeniz’e olan uzaklığı 65 km civarındadır. Bir set misali araya giren Toroslar, yöreye Akdeniz´den ayırmıştır.

Doğusunda Konya, kuzeyinde Doğanhisar, Hüyük ve İlgin, kuzeydoğusundan Seydişehir ile çevrilidir. Ormanlarından gelen Kızıloğlu deresi, Huğlu tarafından gelen Hanboğazı deresi, Karaburun mevki sinden göle karışan Soğukpınar, Elze deresi, Üstünler Çayı, Kavak çayı, Yeşildağ civarından gelen Kuru Dere, Doğanbey civarından gelen Sarıöz Deresi ve Sadikhaci´dan çıkan Eflatunpınar Çayı gibi küçük bazı akarsuları vardır.

Yöredeki en önemli akarsu, Konya ovası sulama Projesi’nin ana kaynağı niteliğindeki Çarşamba Çayı’dır. Akarsuyun Apa Barajı’na kadar olan kısmı Beyşehir Kanalı olarak bilinmektedir. Bozkır’ın Pınarcık Köyü yakınlarındaki Mavi Boğaz’ında kanala karışan bir bir cay dikkat çeker. Bozkır’ın güneyindeki dağlardan çıkan ve merkezinden de gecen bu çayın Beyşehir Kanalı’na adını verdiği düşünülebilir.

Beyşehir Gölü sularını Konya Ovası’na Sulama Projesi çerçevesinde ovaya taşıyan kanalın uzunluğu 210 km civarındadır. Kurulurken 530.000 dekar alanı sulaması düşünülen kanal sayesinde, daha sonra 1.300.000 dekar alanı sulamak mümkün olmuştur. Ortalama su hacmi 2.790.000.000 m3 olan Beyşehir gölünden kanal vasıtasıyla yılda 150 minyon m3 civarında su alınırken zaman içinde bu miktar arttırılmıştır. Gölden çıkan suyun büyük bölümü yolda kaybolduğu için Apa Barajı ve kanalı bakıma alınmıştır. Kanala 1994´ten bu yana belirli bir program dâhilinde su verilmektedir.

Anamaslar üzerinde yer alan Karagöl bir krater gölü niteliğini taşır. Yükseltisi 2500 m olup, 15 dekarlık alanı kaplar.
Web:
​LaqueLaque/
Afitas 2020​
  • home
  • Sonsuz şükran köyü
    • Sonsuz şükran köyü katılımcılar
    • Sonsuz şükran köyü katılımcılar
    • mimari planlama, yerleşim planı, çevre ve tarihi
    • Köy´den görüntüler >
      • Slideshow
    • Proje ekibi / sponsorlar
    • Yönetim planı sözleşmesi
  • Haberler
  • Anadolu´ya Şükran Buluşmaları
    • VIII. Anadolu´ya Şükran Buluşmaları
    • VIII. Anadolu´ya Şükran Buluşmaları
    • VI. Anadolu´ya Şükran Buluşmaları
    • V. Anadolu´ya Şükran Buluşmaları
    • VI. Anadolu´ya Şükran Buluşmaları >
      • Resim Galerisi
    • 2012 Çavuş Uluslararası Sanat Günleri
    • 2011 Anadolu'ya şükran buluşmaları >
      • Program
      • Karma resim sergisi >
        • Slideshow
      • Land art etkinlikleri
      • Köylü portreleri >
        • Slideshow
      • Atölye calışmaları
      • Film gösterileri
      • El sanatları kermesi >
        • Slideshow
      • Proje ekibi ve sponsorlar
    • 2010 Anadolu'ya şükran buluşmaları
  • köyde sanat
    • Anadolu parsları
    • Sonsuz şükran ceşmesi
    • Land art etkinlikleri
    • Kıtam projesi
    • Köylü portreleri
    • Atölye calışmaları
    • Köy meydanı
  • Etkinlikler
    • Sonsuz Şükran Sanatcıları Akşehiri seviyor
    • Uluslararası Resim Atölyesi
    • Bilim ve sanat yaz okulu
    • 1. Çumra Taş Heykel Sempozyumu
    • Land art etkinlikleri
    • Film festivalleri
    • Yerel kalkınmada şükran köyü sempozyumu
    • Kerpiç sempozyumu
  • Projeler
    • Bilim ve sanat yaz okulu
    • Kıtam Projesi >
      • Tasarımcılar
    • Yazarlar evi
    • Koloni Projesi
    • Yaz akademisi
  • Videogaleri
  • Resim Galerisi
    • Planlama ve Mimari
    • Atölye calışmaları
    • Resim sergileri
    • Sahnede
    • Sempozyumlar
  • Downloads
  • Iletişim
  • Linkler
    • Mehmet Tasdiken
    • Cavuş Belediyesi
    • Fransız Sokağı
    • Carşamba Bulusmaları